Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri

Cumhuriyet Sonrası Saf (öz) Şiir

Ahmet Haşim

r

MERDİVENAğır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...Ahmet HAŞİM

Ahmet Hamdi Tanpınar

r

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN Ne içindeyim zamanın, Ne de büsbütün dışında; Yekpare, geniş bir anın Parçalanmaz akışında. Bir garip rüya rengiyle Uyuşmuş gibi her şekil, Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil. Başım sükutu öğüten Uçsuz bucaksız değirmen; İçim muradına ermiş Abasız, postsuz bir derviş. Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim, Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim. Ahmet Hamdi TANPINAR

Necip Fazıl Kısakürek

r

TAKVİMDEKİ DENİZHasreti denizlerin,Denizler kadar derin.Ve o kadar bucaksız.Ta karşımda yapraksızKullanılmış bir takvim.Üzerinde bir resim;Azgın, sonsuz birdeniz.Kaygısız, düşüncesiz,Çalkanıyor boşluktaResimdeyse bir nokta;Yana yatmış bir gemi,Kaybettiği alemiArıyor deryalarda.Bu resim rüyalardaGibi aklımı çeldi,Bana sahici geldi.Geçtim kendi kendimden,Yüzüme o resimden,Köpükler vurdu sandım.Duymuş gibi tıkandım,Ciğerimde bir yosun.Artık beni kim tutsun.Denizler oldu tasam,Yakar onu bulmazsamBeni bu hasret dedimVarırım elbet dedim.Bir ömür geze gezeTakvimdeki denize.Ne var bana ne olduOdama nasıl dolduBirden bire bu meltemVe dalgalandı perdemHavalandı kağıtlar.Odamda kıyamet var.Ah yolculuk yolculukNe kadar baygın solukO gün bizde betbenizVe ne titrek kalbimiz.Ve eşyamız ne küskün.Yola çıktığımız günBir sıraya dizilmişGözyaşlarını silmiş,Bakarlar sinsi sinsiNiçin o anda hepsiBir kuş gibi hafiflerArkandan geleyim derNiçin o güne kadarDilsiz duran ne kadarEşya varsa dirilirYolumuza serpilirUfak böcükler gibiGezer onların kalbiÜstünde döşemeninGizli bir didişmeninSaati çalar o anBirden bakar ki insanHer şey karmakarışık.Ayırmak olmaz artıkBir kalbi bir taraktanVe kalb ağlayaraktanÇekilir geri geriTerk eder bu mahşeri.Bu mahşerin içindenO gün ben de geçtim ben,Nem varsa evim, anam,Çocukluğum, hatıram,Ve ne sevdalar serdeBıraktım gerilerdeKaçar gibi yangından.Rüzgarların ardındanBaktım da süzgün süzgünKurşun yükünü gönlünTüy gibi hafiflettim.Denize hicret ettim.Necip Fazıl Kısakürek

a

Ahmet Muhip Dıranas

r

SERENADYeşil pencerenden bir gül at bana Işıklarla dolsun kalbimin içi. Geldim işte mevsim gibi kapına, Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,Ben aşkımla bahar getirdim sana;Tozlu yollardan geçtiğim uzakİklimden şarkılar getirdim sana.Şeffaf damlalarla titreyen ağır Goncanın altında bükülmüş her sakSenin için dallardan süzülen ıtır, Senin için yasemin, karanfil, zambak…Bir kuş sesi gelir dudaklarından;Gözlerin gönlümde açar nergisler.Düşen öpüşlerdir yanaklarından Mor akasyalarda ürperen seher.Pencerenden bir gül attığın zaman Işıklarla dolacak kalbimin içi.Geçiyorum mevsim gibi kapındanGözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.                       Ahmet Muhip DIRANAS

Cahit Sıtkı Tarancı

r

NERDESİNGeceleyin bir ses böler uykumu,İçim ürpermeyle dolar: - Nerdesin?Arıyorum yıllar var ki, ben onu,Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.Gün olur sürüyüp beni derbeder,Bu ses rüzgarlara karışır gider.Gün olur peşimden yürür beraber,Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?Bütün sevgileri atıp içimden,Varlığımı yalnız ona verdim ben.Elverir ki bir gün bana derinden,Ta derinden bir gün bana ''Gel'' desin. Ahmet Kutsi Tecer

a

Behçet Naecatigil

r

EVLERİnsanlar yüzyıllar yılı evler yaptılar.İrili ufaklı, birbirinden farklı,Ahşap evler, kagir evler yaptılar.Doğup ölenleri oldu, gelip gidenleri oldu,Evlerin içi devir devir değiştiEvlerin dışı pencere, duvar.Vurulmuş vurgunların yücelttiği evlerdeKalbi kara insanlar oturdu.Gündelik korkuların çökerttiği evlerdeO fukara insanlar oturdu.Evlerin çoğu eskidi gitti, tamir edilemedi,Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi.Kimi hayata doymuş göründü,Bazılara zamana uydular.Evlerin içi oda oda üzüntü,Evlerin dışı pencere, duvar.....................Behçet Necatigil

a

1923-1960 Toplumcu Eğilimleri Yansıtan Şiir

Nazım Hikmet Ran

r

Kerem GibiHava kurşun gibi ağır!! Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun erit- -meğe çağırıyorum... O diyor ki bana: - Sen kendi sesinle kül olursun ey! Kerem gibi yana yana... "Deeeert çok, hemdert yok" Yürek- -lerin kulak- -ları sağır... Hava kurşun gibi ağır... Ben diyorum ki ona: - Kül olayım Kerem gibi yana yana. Ben yanmasam sen yanmasan biz yanmasak, nasıl çıkar karan- -lıklar aydın- -lığa.. Hava toprak gibi gebe. Hava kurşun gibi ağır. Bağır bağır bağır bağırıyorum. Koşun kurşun erit- -meğe çağırıyorum..... Nazım Hikmet Ran

Attila İlhan

r

Acı Ninniuyusun ay büyüsün camlar buğulanmasınsen uyu uyusun bulutlar uyanmasınışıklar uyanmasın camlar buğulanmasınsen uyu uyanmasın İstanbul uyusunkaragümrük uyusun fâtih uyusunatatürk bulvarı’nda rüyalar büyüsünsen uyu uyusun istanbul uyanmasıngemiler uyanmasın camlar buğulanmasıncibâli uyanmasın evliya gibi uyuyorkuytulara sokulmuş yummuş gözlerinidudakları kilitli kirpikleri dolaşıkuykusunun içinde bir çığlık dağılıyorgözbebekleri kirli gölgeleri sırnaşıkcibâli korkuyor uykusu bölünmesinuyusun büyüsün bulutlar uyanmasıngemiler uyanmasın haliç buğulanmasınbir yudum zehir gibi selim kaptan’ın uykusubeykoz’u kaybetmiş beykoz’uhaliç’te arıyor unkapanı köprüsügüyâ kadıköy’deymiş gemi demir tarıyordalgıç izzet rüyasının dibine inmişyirmi beş kulaçtan bir somun ekmek çıkarıyorizzet’in gözlerini balıklar yemişama nasıl büyük büyük uyuyorlaruyusunlar sen uyu kimseler uyanmasıncibâli uyanmasın kalbim buğulanmasınbiletçi şerif ali kontrol şevket’i dövüyorgözlüklerini kırıyor bir kaşını yarıyorşevket’in sol kaşından mürekkep akıyorpencereler gözlerini yumuyorlarben şoförüm benim ellerim şofördaha bir sefer taksim yapacağımarabayı yağmurun altından çekmeliyarın belki tarabya’dan denize uçacağımcibâli yorgun bir mahkûm gibi gölgeliuyuyor uyusun vakitsiz uyanmasıngarajlar uyanmasın camlar buğulanmasıncibâli’nin uykusunu devler bekliyor istanbul bekliyormarangoz serkis’in uykusunu ahmed’in uykusunubüyük ocaklar gibi harıl harıl uyuyorlarşahdamarlarından kâhtane deresi akıyorbir orman heybetiyle karanlıkta büyüyorlarrüzgârın gizli seslerini duyuyorlarninnisini duyuyorlar acı ninnisinirüyalarına kırk haramiler giriyoristanbul’un fırınları giriyor lokantalarıtezgâhları giriyor berber dükkânlarıbulutlar dilim dilim yüreklerini yarıyorümidlerini bir hazine gibi saklıyorlarsaklasınlar uyusun ümidleri büyüsünay büyüsün uyusun bulutlar uyanmasıncibâli uyanmasın camlar buğulanmasın                                     Attila İlhanBEN SANA MECBURUM BİLEMEZSİNBen sana mecburum bilemezsinAdını mıh gibi aklımda tutuyorumBüyüdükçe büyüyor gözlerinBen sana mecburum bilemezsinİçimi seninle ısıtıyorumAğaçlar sonbahara hazırlanıyorBu şehir o eski İstanbul mudur?Karanlıkta bulutlar parçalanıyorSokak lambaları birden yanıyorKaldırımlarda yağmur kokusuBen sana mecburum sen yoksunSevmek kimi zaman rezilce korkudurİnsan bir akşam üstü ansızın yorulurTutsak ustura ağzında yaşamaktanKimi zaman ellerini kırar tutkusuBirkaç hayat çıkarır yaşamasındanHangi kapıyı çalsa kimi zamanArkasında yalnızlığın hınzır uğultusuFatihte yoksul bir gramofon çalıyorEski zamanlardan bir Cuma çalıyorDurup köşe başında deliksiz dinlesemSana kullanılmamış bir gök getirsemHaftalar ellerimde ufalanıyorNe yapsam ne tutsam nereye gitsemBen sana mecburum sen yoksunBelki Haziranda mavi benekli çocuksunAh seni bilmiyor kimseler bilmiyorBir şilep sızıyor ıssız gözlerindenBelki Yeşilköy'de uçağa biniyorsunBütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyorBelki körsün kırılmışsın telâş içindesinKötü rüzgâr saçlarını götürüyorNe vakit bir yaşamak düşünsemBu kurtlar sofrasında belki zorAyıpsız fakat ellerimizi kirletmedenNe vakit bir yaşamak düşünsemSus deyip adınla başlıyorumİçim sıra kımıldıyor gizli denizlerinHayır başka türlü olmayacakBen sana mecburum bilemezsin. Attila İlhanÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİGözlerin gözlerime değinceFelaketim olurdu, ağlardımBeni sevmiyordun, bilirdimBir sevdiğin vardı, duyardımÇöp gibi bir oğlan, ipinceHayırsızın biriydi fikrimceNe vakit karşımda görsemÖldüreceğimden korkardımFelaketim olurdu, ağlardımNe vakit Maçka'dan geçsemLimanda hep gemiler olurduAğaçlar kuş gibi gülerdiSessizce bir cigara yakardınParmaklarımın ucunu yakardınKirpiklerini eğerdin, bakardınÜşürdüm, içim ürperirdiFelaketim olurdu, ağlardımAkşamlar bir roman gibi biterdiJezabel kan içinde yatardıLimandan bir gemi giderdiSen kalkıp ona giderdinBenzin mum gibi giderdinSabaha kadar kalırdınHayırsızın biriydi fikrimceGüldü mü cenazeye benzerdiHele seni kollarına aldı mıFelaketim olurdu, ağlardım Attila İlhan

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Ercüment Behzat Lav

Hasan İzzettin Dinamo

Ahmet Arif

Enver Gökçe

Rıfat Ilgaz

r

ALİŞİMKasnağından fırlayan kayışakaptırdın mı kolunu Alişim!Daha dün öğle paydosundan önceZileli’nin gitti ayakları.Yazıldı onun da raporu:“İhmalden! ”Gidenler gitti Alişim,boş kaldı ceketin sağ kolu...Hadi köyüne döndün diyelim,tek elle sabanı kavrasan bilesarı öküz gün görmüştür,anlar işin içyüzünü!Üzülme Alişim, sabana geçmezse hükmünAğanın davarlarına geçer...Kim görecek kepenek altında eksiğinikapılanırsın boğazı tokluğuna.Varsın duvarda asılı kalsın bağlamanbeklesin mızrabını.Sağ yanın yastık ister Alişim,sol yanın sevdiğini.Ama kızlar da, emektar sazın gibi,çifte kol ister saracak! Rıfat Ilgaz

a

Ceyhun Atıf Kansu

A. Kadir

Ömer Faruk Toprak

Milli Edebiyat Anlayışını Yansıtan Şiir

Ahmet Kutsi Tecer

r

Deli Kız'ın Türküsü Çıkarım nişanlım geliyor diye,Henüz ötüşürken köyde horozlar,Girerim yastığım bekliyor diye,Geç vakit merâdan dönerken yozlar.İçimde tutuşmuş bir demet saman,Bulutlar göğsümden yükselen duman;Sanırım, yollara baktığım zaman,Atlılar geliyor, giyinmiş bozlar.Bir gölge seçerim, olur bir kanat;Rüzgârlar derinde kişneyen bir at;Yolcular geliyor, geldiler, heyhat,Rüzgârın ardından kopuyor tozlar… Ahmet Kutsi TECER

Arif Nihat Asya

r

BAYRAK ŞİİRİ Arif Nihat AsyaEy mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,Işık ışık, dalga dalga bayrağım!Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.Sana benim gözümle bakmayanınMezarını kazacağım.Seni selamlamadan uçan kuşunYuvasını bozacağım.Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...Gölgende bana da, bana da yer ver.Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:Yurda ay yıldızının ışığı yeter.Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü günKızıllığında ısındık;Dağlardan çöllere düştüğümüz günGölgene sığındık.Ey şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalı;Barışın güvercini, savaşın kartalıYüksek yerlerde açan çiçeğim.Senin altında doğdum.Senin altında öleceğim.Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:Yer yüzünde yer beğen!Nereye dikilmek istersen,Söyle, seni oraya dikeyim!

Kemalettin Kamu

r

BİNGÖL ÇOBANLARIDaha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum,Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum.Bekçileri gibiyiz, ebenced buraların,Bu tenha derelerin, bu vahşi kayalarınGörmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,Her gün aynı pınardan, doldurup testimiziKırlara açılırız çıngıraklarımızla.Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni,Kuzular bize söyler yılların geçtiğini,Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpekDolaştırıp dururuz aynı daüssılayı,Her adım uyandırır acı bir hatırayı.Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam,Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,"Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam,Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,Çoban hicranlarını basar bağrına yayla,- Kuru bir yaprak gibi kalbini eline alDiye hıçkırır kaval:Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,Daima eğeceksin başkalarına boyun;Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı,Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an,Mademki kara bahtın adını koydu çoban!Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,Çıngırak seslerinin dağlara dediğindenAnlattı, uzun uzun.Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzunNadir duyabildiği taze bir heyecanla,Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanlaBingöl yaylalarının mavi dumanlarına,Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına Kemalettin KamuGURBETGurbet o kadar acıKi, ne varsa içimdeHepsi bana yabancıHepsi başka biçimdeEriyorum gitgideElveda her ümide!Gurbet benliğimi deBitirdi bir biçimdeNe arzum ne emelimYaralanmış bir El’imBen gurbette değilimGurbet benim içimde Kemalettin Kamu

a

Ömer Bedrettin Uşaklı

Zeki Ömer Defne

r

ZİLLER ÇALACAKZil çalacak... Sizler derslere gireceksiniz bir bir.Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,Duyacağım, evlerden, kırlardan, denizlerden;Tâ içimden birisi gidecek ardınızdan uça ese...Ama ben, ben artık gidemeyeceğim.Zil çalacak... Siz geminize, treninize gireceksiniz bir bir.Zil çalacak, ziller çalacak benimçin,Duyacağım, iskelelerden, istasyonlardan bütün;Tâ içimden birisi koşacak ardınızdan...Ama ben, ben artık gelemeyeceğim.Sonra bir gün zil çalacak yine,Hiç kimseler, kimsecikler duymayacak...Ne sınıflar, ne iskeleler, ne istasyonlar, ne siz...Tâ içimden birisi kalacak oralarda...Ben gideceğim. Zeki Ömer Defne

a

Behçet Kemal Çağlar

İbrahim Alaettin Gövsa

r

TÜRK BAYRAĞI Kahramanlar bucağından uyandın,Şehitlerin kanlarıyla boyandın, Nice düşman kalesine uzandın, Sana selam ey şanlı Türk Bayrağı..  Çırpınarak dalgalanır kanadın, Gökyüzüne çıkmak mıdır muradın.? Gölgende can vermek ister evladın, Bir kalendir her bir Türkün kucağı..  Ey şerefin, büyüklüğün fermanı, Ey kavgalar tarihinin destanı, Seni ister şu toprağın her yanı, Sensiz tütmez, yurdun hiç bir ocağı..  İbrahim Alaettin GÖVSA

Orhan Şaik Gökyay

r

BU VATAN KİMİNBu vatan toprağın kara bağrındaSıradağlar gibi duranlarındır,Bir tarih boyunca onun uğrundaKendini tarihe verenlerindir.Tutuşup kül olan ocaklarından,Şahlanıp köpüren ırmaklarından,Hudutlarda gaza bayraklarındanAlnına ışıklar vuranlarındır.Ardına bakmadan yollara düşen,Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,Huduttan hududa yol bulup koşan,Cepheden cepheyi soranlarındır.İleri atılıp sellercesineGöğsünden vurulup tam ercesine,Bir gül bahçesine girercesineŞu kara toprağa girenlerindir.Tarihin dilinden düşmez bu destan,Nehirler gazidir, dağlar kahraman,Her taşı yakut olan bu vatanCan verme sırrına erenlerindir.Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,Bu sevgi bir kuru ifade değil,Sencileyin hasmı rüyada değil,Topun namlusundan görenlerindir. Orhan Şaik Gökyay

a

Necmettin Halil Onan

r

BİR YOLCUYADur yolcu! Bilmeden gelip bastığınBu toprak, bir devrin battığı yerdir.Eğil de kulak ver, bu sessiz yığınBir vatan kalbinin attığı yerdir.Bu ıssız, gölgesiz yolun sonundaGördüğün bu tümsek Anadolu'nda,İstiklal uğrunda, namus yolundaCan veren Mehmed’in yattığı yerdir.Bu tümsek, koparken büyük zelzele,Son vatan parçası geçerken ele,Mehmed’in düşmanı boğduğu seleMübarek kanını kattığı yerdir.Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etinYaptığı bu tümsek, amansız, çetinBir harbin sonunda bütün milletinHürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil Onan

a

1960 Sonrası Toplumcu Eğilimleri Yansıtan Şiir

Süreyya Berfe

r

BAĞA GİDENİN TÜRKÜSÜGel benim doru atımVaralım bağ evineGüneş ısındıYollar ışıdıSırtımda keten gömlek Varalım bağ evineÜzümler yıldız gibiSu güldü bizeToprak güldüBu yıl gökler yavuzduGüzel gürledi Tarlalar beni beklerVaralım bağ evineBuralardan kaç kere geçtik,Ak kavaklarSöğütlerGelinciklerNerde bizim ölülerNerde ağalarOnulmaz yaralı çocuklar neredeHaydi benim doru atımYüreğim gürültüyle çarparVaralım bağ evine Süreyya Berfe

Gülten Akın

r

KESTİM KARA SAÇLARIMI Uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön Yasaktı yasaydı töreydi dön İçinde dışında yanında değilim İçim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi Bu nasıl yaşamaydı dön Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti Tutsak ve kibirli -ne gülünç- Gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez İçimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı Gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum Kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi Bir şeycik olmadı - Deneyin lütfen - Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım Günaydın kaysıyı sallayan yele Kurtulan dirilen kişiye günaydın Şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi Bir yaşantı ile karşılayanlara Gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum Gülten AKIN

Refik Durbaş

Ataol Behramoğlu

r

Kardeşim Aylardır HapisteAcımı duyurabilmek için Uykusuz Aç Susuz Öylece Durabilirim. Acımı duyurabilmek için Sevgisiz Anısız Kaskatı olabilirim Ve durup dört yol ağzında Durdurup gelip geçenleri Kendi halinde Yaşayıp gidenleri Tutup yakalarından Haykırabilirim Nefesim Bitene dek Bütün gücümle Haykırabilirim Bütün dünyaya. Kardeşim Hapiste Kardeşim Aylardır hapiste. Kardeşim Dövüldü orada. İyi ve güzel şeyler dışında Hiçbir şey taşımayan Ve sadece bir insan varlığına değil Yaşayan Yaşayamayan Bütün varlıklara Bir ota Bir taşa Sevgiyle İlgiyle Dolu beyni Orada Sarsıldı elektrikle İnce bedeni Tekmelendi Acımı duyurabilmek için Çıldırabilirim Acımı duyurabilmek için Zehirle doldurabilirim Yazdığım her şiiri Nefretle Gözyaşıyla Korkunç bir sevgiyle Kardeşim Aylardır hapiste En güzeli Tanıdığım insanların En katıksızı En pırlantası. Ona sevgilisini Kucaklamak yasak. - Bir zamanlar el ele tutuşup Harikulade güzel Şeyler konuştukları O kızı – Ona özgürce Dolaşmak yasak. - Bir tay kadar Hareketliyken kalbi- O artık Kitap okuyamayacak. -Sindirdiği gözle görülürdü Alnında terler birikerek Hummalı Bir tutkuyla Devirdiği kitapları- Biz özgürlüğün Güzel günlerin Savaşçıları Aydınlığın İyiliğin Bize eziyet Ediyorlar bugün Ama halkımız Aynı acıların Bin katını Yaşamıyor mu sanki Biz özgürlüğün Güzel günlerin Savaşçıları Bize eziyet ediyorlar bugün Ama bu Şiirimize Biraz daha çelik Katılacak demektir Biraz daha karar Ve zafer umudu Kardeşim Aylardır hapiste Ve yıllarca sürebilir bu Çünkü o halkının omuz başına Koydu omuzunu Ataol BehramoğluYAŞADIKLARIMDAN ÖĞREDİĞİM BİR ŞEY VARYaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyiSevgilin bitkin kalmalı öpülmektenSen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeğiİnsan saatlerce bakabilir gökyüzüneDenize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğaYaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktırKopmaz kökler salmaktır orayaKucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşınıKavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksinVe uzandın mı bir kez sımsıcak kumlaraBir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksinİnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğineHem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasınaİnsan balıklama dalmalı içine hayatınBir kayadan zümrüt bir denize dalarcasınaUzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlarBütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısınDeğişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunuFakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısınVe kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinleÇünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanıKanın karışmalı hayatın büyük dolaşımınaDolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanıYaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasınaÇünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandırVe hayat, sunulmuş bir armağandır insana. Ataol Behramoğlu

Nihat Behram

Özkan Mert

İsmet Özel

r

MATARAMDA TUZLU SUWest Indies,Kızıl Elma,İtaki,Maçin!Uzun yola çıkmaya hüküm giydim.Beyazların yöresinde nasibim kalmadıyerlilerin topraklarına karşı şuç işledimzorbaların arasında tehlikeli bir nifakuyrukların arasında uygunsuz biriyimvahşetimbeni baygın meyvaların lezzetinden kopardıkendime dünyada biracı kök tadı seçtimyakın yerde soluklanacak gölge bana yokuzun yola çıkmaya hüküm giydim.Uzak nedir?Kendinin bile ücrasında yaşayan benim içingidecek yer ne kadar uzak olabilir?Başım açık, saçlarımı ikiyeortadan ayırdımkimin ülkesinden geçsemşakaklarımda dövmeler beni ele verecekcesur ve onurlu diyeceklerhalbuki suskun ve kederliyimkorsanlardan kaptığım gürlek naraişime yaramıyorrençberlerin o rahatve oturmuş lehçesinden tiksinirimboynumdabana yargı yükleyenlerinutançlarından yapılma mücevherlersırtımda sağır kantarı gizli bilgilerinmataramdaki suya tuz ekledim, azığım yokuzun yola çıkmaya hüküm giydim.Bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorumgörenler üstünde iyi duruyor derdi her bakıştaaskerken kantinden satın aldığım cep aynasıbazı geceler çıkarkenuçarı bir gülümseyişle takındığım muştagibi lükslerim de burda kalacaksiparişi yargıcılar tarafından verilmişbu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boyataşımamı yasaklayan belgeyi imzaladımburada bitti artık işim, ocağım yokuzun yola çıkmaya hüküm giydim. İsmet Özel

a

Cumhuriyet Sonrası Halk Şiiri

Aşık Veysel Şatıroğlu

r

UZUN İNCE BİR YOLDAYIMUzun ince bir yoldayımGidiyorum gündüz geceBilmiyorum ne haldeyimGidiyorum gündüz geceDünyaya geldiğim andaYürüdüm aynı zamandaİki kapılı bir handaGidiyorum gündüz geceUykuda dahi yürüyomKalmaya sebep arıyomGidenleri hep görüyomGidiyorum gündüz geceKırk dokuz yıl bu yollardaOvada dağda çöllerdeDüşmüşem gurbet ellerdeGidiyorum gündüz geceDüşünülürse derinceIrak görünür görünceYol bir dakka mıkdarıncaGidiyorum gündüz geceŞaşar Veysel işbu haleGah ağlaya gahi güleYetişmek için menzileGidiyorum gündüz gece AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

Aşık Feymani

r

ANADOLU'MBenim yurdum hiçbir yere benzemezNeresi başkadır AnadolumunZamanın var ise seyran eyle gezSırası başkadır AnadolumunDağlarında ceylan geyik beslenirBağlarında bülbül öter seslenirHer mevsimde çeşit çeşit süslenirYöresi başkadır AnadolumunDavul, zurna çalar güreş tutulurHalayda, horonda nara atılırGenç ihtiyar bu neşeye katılırTöresi başkadır AnadolumunBu diyarda ecdadımın izi varCennet diye dahilerin sözü varHer taşında efsanevi yazı varMirası başkadır AnadolumunHer köşede bir evliya yatıyorAlemden, aleme ışık tutuyorKararmış kalpleri aydınlatıyorÇırası başkadır AnadolumunFeymânî’yim tarihlere şan verdikİnsanlığa düzen verdik, yön verdikVatan için şehit olduk, can verdikKirası başkadır Anadolumun Aşık Osman Feymani

a

Davut Sulari

Abdurrahim Karakoç

r

MİHRİBANSarı saçlarına deli gönlümüBağlamışlar, çözülmüyor Mihriban!Ayrılıktan zor belleme ölümüGörmeyince sezilmiyor Mihriban!Yâr deyince kalem elden düşüyorGözlerim görmüyor aklım şaşıyorLâmbamda titreyen alev üşüyorAşk kağıda yazılmıyor Mihriban!Önce naz sonra söz ve sonra hileSevilen seveni düşürür dileSeneler asırlar değişse bileEski töre bozulmuyor Mihriban!Tabiplerde ilaç yoktur yaramaAşk değince ötesini aramaHer nesnenin bir bitimi var amaAşka hudut çizilmiyor Mihriban!Boşa bağlanmamış bülbül gülüneKar koysan köz olur aşkın külüneŞaştım kara bahtın tahammülüneTaşa çalsam ezilmiyor Mihriban!Tarife sığmıyor aşkın anlamıAncak çeken bilir bu derdi, gamıBir kördüğüm baştan sona tamamıÇözemedim çözülmüyor Mihriban! Abdurrahim KarakoçANADOLU SEVGİSİSen bizim dağları bilmezsin gülüm,Hele boz dumanlar çekilsin de gör.Her haftası bayram, her günü düğün,Hele yaylalara çıkılsın da gör.Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;Kağnılar yollarda, yoncalar dizde...Saydıklarım damla değil denizde,Hele bir ekinler ekilsin de gör.Görmedin sen bizim mavi suları,Karlar eriyince kırar yuları...Köpük olur beyaz, sel olur sarı;Hele taştan taşa dökülsün de gör.Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.O kirli kabukta, o en temiz iç;Hele bir yakından bakılsın da gör.Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,Sevgiyi bulasın, yakına gel ki...Kalıplar gerçeği göstermez belkiGönül perdeleri sökülsün de gör.(Dosta Doğru) Abdurrahim Karakoç

a

Şeref Taşlıova

Murat Çobanoğlu

Ali İzzet Özkan

Dini Değerleri, Geleneğe Duyarlılığı ve Metafizik Anlayışı Öne Çıkaran Modern Şiir

Cahit Zarifoğlu

r

KAYITKorku salardı inceliğin acıman tevazuunDünya ve insan çıkmazlarına yumuşak bakışınNur sarnıçları ballar koydun çöllere ruh eşiklerineSenden kaynıyordu yine sana kapılıyor ırmaklarınYamalı ve tertemiz elbiselerim oluncaHer gece mutlak uyanıp adını anıncaBir gün elbette sofraya birlikte çökerizSen dağ gibi kurul ben zerre bir yer tutayımSura vardıkça gövdelendim soyundum aşk duasınaAtılıyorum sırlarına açılıyor hücrelerimMenzili çoktan geçtim ün saldı kayboluşumKendi kuytumda çalkıyor şerbetini ağzım Cahit Zarifoğlu

a

Erdem Bayazıt

r

SEBEP EYÜrperir tabiat, üfleyince rüzgârı derin gök soluğuUlu ses dokununca çarkaDüşer ölümün gölgesi eşyaya.Başlar eşyada hareket kurtulmak için kendindenDaha öteye geçmek için arınmak gibi elbisedenYakalar ölümsüzlüğün sonsuz ipiniSonra ses olurZamanın idrak incisi ses döner, döner, döner deYönelir sebebeSebeb ey!Sesi damarla çizerMutlak sözü damarda kanla çizerUzar bir göz ağrısının gecesi uçsuz bir nehir gibiBir bebeğin ilk hecesi düşer ağzından ansızın ve bulurSonra toprak sıkışır sıkışır taşar da renk olur tarla daGünesin çarpılmış elçisi Van Gogh´la gelir önümüzePortakalla yayılır karanfilde tutuşur karar kılar denizdeRenk denizde karar kılan ebedi tarla olur.Renk başkaldırırken helezonlar çizerken sesSom fatih su fetheder tabiatıDöner döner döğünür eritir dağları yobaz kayalarıDaha der sığmaz kabına yönelir göğe teslim olurVe düşerken toprağa çağırırSebeb ey!Her sabah bütün bitkiler iştahlı bir çocukturEmer, emer, emer toprak anayıO sultan hazinesi o hep veren sonsuz cömert anayıYeşil hayat, kırmızı hareket, sarı sabır emerVe beyaz iman çizer sesiniTamamlar kavisiniSebeb ey! Erdem Bayazıt

a

Nuri Pakdil

r

ANNELER VE KUDÜSLERIGüz suları bizim şehrin önünden akarKış savunmasıBizim şehir üs öbür şehirlereDakka şimdi bir doğu kamerasıÖlümü çeken*Geleceği parmakların bir bir gösterdiYeşil bir harmani dizlerindeÇek denizi aradanAnd anıtları koyEski çağ taşlarının üstüneYeni çağ silahları üstüne*Eylem öğlesiGül kurularını birbirine bağladıkEkmeğimize bulaşan çağın hakkınıKitabı açarakYonttuk*Soluğunda gül kokusuOkunan ve bitmeyen bir sayfaGibiBeni çeker bir girişime*Daha dinç ötedeGerçekte olduğundan daha parlakYereselOtuzüç katlı bir yapı gibiDamarlarımızda dolaşan kan gibiHamid çizgisi*IIAt ipi atladıKitap soluyan atlarÇocuk atı çağırdıAt çocuğu tanıdı*Denizi çek annemin başörtüsüyle ey sevgiliAt geçer o zaman denizi*Bilirsiniz ormanlarla sonsuz bir at gelirGörmüşsünüzdür çocukların rüyalarında da gelirBiner onaSünnetçi*Cezayir’e atlarla gidilirdiBabam atla bağa gelirdiYeni AliParis’i atla dolaşacak*İyi binen ataBir solukta geçer Hazer’iYavaş yavaş ingilizTuzağına düşer at süren yiğitlerin*IIITûr Dağını yaşaKi bilesin nerde KudüsBen Kudüs’ü kol saatı gibi taşıyorum*Ayarlanmadan Kudüs’eBoşuna vakit geçirirsinBuz tutarGözün görmez olur*GelAnne olÇünkü anneBir çocuktan bir Kudüs yapar*Adam baba oluncaİçinde bir Kudüs canlanır*Yürü kardeşimAyaklarına bir Kudüs gücü gelsin(Ocak 1972)*IVNarin bir üzüm anne yüreğiağlaması çocuğunçöl tülbent üstündesarar onunla anne yüreğini*Çocuk haritaanne çocuğun gözleriyle bakaruyur çocukanne bekçi daim*Sokaklar dar mıboğulur annebu atlargeniş alan isterler*Çocuk koşarardından K dainsanın yüreğinde bir parça Kudüs vardır yani Kanne şimdi eline aldığı yüreğini yerine bırakır*Irmak yatağıdırçocukların cepleribilmeyiz bütün ırmaklar sabahlarıakşamları çocuk ceplerindedir*Erişince kelime beyiçocuğun etinepamuk gibi yumuşak olur o dağanneler her yerde o dağı ararlar*Dener çocuköndeki çocuk boynu mitralyözdürtoz kalktı mı ayaklardanAlttaki çocukla birlikte ikisi de attır*Doğudan mı batıdan mıyürüyen bir çocuk göreceğiz Kudüseben çok önce çıktım doğu’dananneler her yerde ararlar beni*Çocuk akdeniz görmüşher ülkede bulunanbirK’dır*Büyüyor elinde bombabombanın gerçeği yumuk çocuk eliama çocukaykırı görülür ölüme*Ölüm de yasadırartar Kannelere sunu günaydınçocuk önder(Kasım 1973)*VMavi ışın dolanır anne gömleğindebal arısı deniz suyutayfı çocuklarıngözetir kudüsleri*Kar yağmaz uçar anne gözlerindenanne eli ovadıroynayınca çocukdaha genişler*Kudüse şiir gömlek dikişi anneningösterir yönümüzü iğneden çıkan ipliğin konumukare ya dikdörtgenannenin çocuk yanağındaki izi*Düşününce annekudüsler yakınlaşırbir tanrı tanımazın elinde dekudüs haritası bakar kudüs yaklaşımıyla*Kelime anne dişlerikiminde otuz iki kiminde otuz üç kelimeçocuk bu kelimeleriöğrenerek yaş alır*Tapınakla yürek arasında en canlı ilişkiyüreğimiz sıkışıncaanladıkel aksa’dan bir taş düşürülmüştür*İnsansoyaçekimgöğe yansır umudubaktıkça aynada*Ve çocuk gülünceışır el aksael aksa bilir kiçocuk koyacak o taşı*Ki biraz kirazdır ki biraz silâhtırçocuklarıngözleriparmakları*Getirince babakudüsü özümleyen ekmeğiyeniler anne andınıkirazın ve silâhın üstüne*Deniz kabartısıylaaynı andadır anne andı ve çocuk solunumubilir babatoprağı süren makinanın hüzünle kudüsü söylediğini*Ağıt yakışmazşiire ve çocuk yüzlerineki çocuk yüzleridir getirir bizleregereğini bağımsızlığın*İlerler zamankudüs koşusundaancak anlarçocukların daim önde olduklarını Nuri Pakdil

İsmet Özel

Asaf Halet Çelebi

r

İBRAHİMibrahimiçimdeki putları devirelindeki baltaylakırılan putların yerineyenilerini koyan kimgüneş buzdan evimi yıktıkoca buzlar düştüputların boyunları kırıldıibrahimgüneşi evime sokan kimasma bahçelerinde dolaşan güzelleribuhtunnasır put yaptıben ki zamansız bahçeleri kucakladımgüzeller bende kaldıibrahimgönlümü put sanıp kıran kim” Asaf Halet Çelebi HEvurma kazmayıferhâaadhe'nin iki gözü iki çesmeâaahhhdağın içinde ne var kigüm güm öterya senin içinde ne varferhâaadejderha bakışlı he'niniki gözü iki çeşmeve ayaklar altında yamyassıkasrında şirin de böyle ağlıyorferhâaad Asaf Halet Çelebi

a

İkini Yeni Şiiri

İlhan Berk

r

ATIMI İSTEDİM EVİN GÖĞÜ GERİNDİAtımı istedim evin göğü gerindiCin gülleri bir yerden ordan geliyorumÖyle sular dağların üstüydü isminizYeşil, o solukları gibi rüzgarlarınBir bin yıl rüzgar değirmeninizde kaldımTep kralları gibiydim öyle yalnızdımBir çağda seni bu beyazlığında tuttumAk, sabah kalyonlarım hep gökyüzündeydiBen rüzgar değirmeninizde kaldımİşte ellerin o dünya kadar AkdenizHansi, gecenin pancurunda Berk kuşlarımEy benim sığlığım eskim karanlığım sizYitik gülüşünün açtığı sular şimdiBen o gecelerde saçıydım çocuklarınBir bin yıl rüzgar değirmeninizde kaldım. İlhan BERK

Cemal Süreya

r

GÜLGülün tam ortasında ağlıyorumHer akşam sokak ortasında öldükçeÖnümü arkamı bilmiyorumAzaldığını duyup duyup karanlıktaBeni ayakta tutan gözlerininEllerini alıyorum sabaha kadar seviyorumEllerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyazEllerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorumİstasyonda tiren oluyor birazBen bazan istasyonu bulamayan bir adamımGülü alıyorum yüzüme sürüyorumHer nasılsa sokağa düşmüşKolumu kanadımı kırıyorumBir kan oluyor bir kıyamet bir çalgıVe zurnanın ucunda yepyeni bir çingene CEMAL SÜREYA

Turgut Uyar

r

Büyüyüp Giden Hüzün’e bir güzel aşk yılının ortasındabir kestane ekerim büyür gider ortaçağdan bir deniz hartasındabir iki harf bulurum büyür gider biliyorum ikimiz arasındabir deste gül mü ne var büyür gider sen bir aklık gibisin sırasındaboynun ve dediklerin büyür gider ölür gider çinisi bir soylununbize bir mavi kalır büyür gider ve içilir bir devin sofrasındaarayerde bir hüzün büyür gider  Turgut Uyar

Edip Cansever

r

ADSIZ BİR ÇİÇEKRengini dünyaya ilk defa sunanAdsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerimSevgilimBana 'sen bir şairsin' dediğin zaman.Yalnız sana yazıyorum bu şiiriİstersen bir şiir gibi okumaÇünkü her yıl yeniden yazacağım onuSoğuklar başlayınca havalanıpMillerce yol katettikten sonraGüneyi tadan bir kuşun sevinciyle.Ve yazmış olacağım bir deHer dönemde her çağdaSevdanın kendine özgü diliyle. Edip Cansever

Ece Ayhan

Ülkü Tamer

Sezai Karakoç

r

KAPALI ÇARŞIKendi yastıklarına gölge salmasınÇocuklarının öpüşleri onlara anlatOnlara anlat yağmur karşılıklı yağarRuhların içindeki müzikle karşılıklıKapalı çarşı içinde bir sigaraBir keman kılıfı senin saçlarına sürünen yağOnlara anlat kadınların gözlerinin içinden geçerKapalı Çarşı ve Kapalı Çarşı’yı götüren saatBir inci gerdanlık dumanları içinde kapkaraAnlamağa başladığı ağır ve çekilmez kelimeler içinde dağSenin resmin ince gerdanlığın siyah parlaklığı içinde ışıklıIşıklı ışıksız yandan ve önden ışıksız arkadan ve içten ışıklıOnlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadıTüyler içinde gelen yeni dünyaBir sandalye kadar hür olduğu günSen cuma gününün hürriyet kadar kutsal olduğunu onlara anlatBenim aynamı küçültüp büyülten onlarBenim aynamı aynalıktan çıkaranKapalı çarşılar içinde fikre ve gerçeğeNeler neler etti anlarsın onlarŞemsiyeler gibiFelaketlerin en şakacısına açılıveren onlarKendi yastıklarına düşmesinDostlarının kadınları üstündeki gölgesi onlara anlatKapalı çarşılar içindeAslanların ağaç kabuğuna yazdığı şiirKapalı çarşı içerisindeAçık ve keskin yumuşak ve güzel Kur'an sesleriKapalı çarşı içinde kapalı rüya çarşılarıKapalı çarşı içinde öfke ve af çarşılarıKapalı Çarşı’ya gittiğin zamanBir yangın sonrasının gazetelerini okudunBir gazete uzun ve kul olmuş bir gazeteydi Kapalı ÇarşıMavi gözlü bir gazeteKapalı Çarşı içinde bulutların en senin olanıSen bana kapalı çarşıŞüphesiz o kadar satılan ve alınanlar var kiŞüphesiz bir harita kırığıBir yapma deniz parçasıyla kapalı Kapalı ÇarşıSen kapalı çarşılar üstüne yağmur yağanıYağmurun iyi ve doğru yağmadığınıonlara anlat Sezai KarakoçBALKONÇocuk düşerse ölür çünkü balkonÖlümün cesur körfezidir evlerdeYüzünde son gülümseme kaybolurken çocuklarınAnneler anneler elleri balkonların demirindeİçimde ve evlerde balkonBir tabut kadar yer tutarÇamaşırlarınızı asarsınız hazır kefenŞezlongunuza uzanın ölüGelecek zamanlardaÖlüleri balkonlara gömeceklerİnsan rahat etmeyecekÖldükten sonra daBana sormayın böyle nereyeKoşa koşa gidiyorumAlnından öpmeye gidiyorumEvleri balkonsuz yapan mimarlarınSezai Karakoç

a

Garip Akımı

Orhan Veli Kanık

r

KİTABE-İ SENG-İ MEZARHiçbir şeyden çekmedi dünyadaNasırdan çektiği kadarHatta çirkin yaratıldığından bileO kadar müteessir değildi;Kundurası vurmadığı zamanlardaAnmazdı ama Allah'ın adını,Günahkar da sayılmazdı.Yazık oldu Süleyman EfendiyeIIMesele falan değildi öyle,To be or not to be kendisi için;Bir akşam uyudu;Uyanmayıverdi.Aldılar, götürdüler.Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.Duyarlarsa öldüğünü alacaklılarHaklarını helal ederler elbet.Alacağına gelince...Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.IIITüfeğini depoya koydular,Esvabını başkasına verdiler.Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,Ne matarasında dudaklarının izi;Öyle bir rüzigar ki,Kendi gitti,İsmi bile kalmadı yadigar.Yalnız şu beyit kaldı,Kahve ocağında, el yazısıyla:'Ölüm Allah'ın emri,Ayrılık olmasaydı.' Orhan Veli Kanık

a

Melih Cevdet Anday

r

ALATURKAÇık benim şair tabiatım, çık orta yereFakir güzelinden söyleHasret ateşinden çalÇal, söyle benim derdimi sevdalı sesinle.Hep bilinen şarkılar gibi olsunHani, dil-i biçâredenSun da içsin yâr elindenHani bilinen şarkılardan olsun.Yeni sözler arama nafileDerdim yeni olsa anlarımGel, hazırından söyle bu akşamÜzme yetişir, üzme firakınla harabım.Sonunda ah çekeriz derindenKim anlayacak sahiden olduğunuSen söyle yalnızZülfündedir baht-ı siyâhım bestesiniDede’den.Melih Cevdet AndayRAHATI KAÇAN AĞAÇTanıdığım bir ağaç varEtlik bağlarına yakınSaadetin adını bile duymamışAllah’ın isine bakinGeceyi gündüzü biliyorDört mevsimi, rüzgarı, kariAy ışığına bayılıyorAma kötülemiyor karanlığıOna bir kitap vereceğimRahatını kaçırmak içinBir öğrene görsün askıAğacı o vakit seyredin. Melih Cevdet Anday

a

Oktay Rifat Horozcu

r

BİR ŞEHRİ BIRAKMAK, ISenin için aldığım menekşeleriÇalgıcılara dağıttımSon geceSon defa başlayan sabahYatağımı yine sen düzeltKüçük balıkçı çocuğuSen denizdenYaramaz ve çapkın balıkları tutabilirsinÇok uzaklara gittiğimiSana söylemek isterdimGüzel satıcı kızıIIAğaca söyleGölgesini getirsin bana yollukSokağı ve denizi isterim penceredenSenden çörekler isterimAy biçimindeIIIEllerin yetişir vedalaşmayaNiçin ağlıyorsun Oktay Rıfat Horozcu

1980 Sonrası Türk Şiiri

Haydar Ergülen

r

FAZLA BALKONBalkonlar evlere fazlabalkonlar belki de kurulmazdıkapıların açıldığı ırmaktanşehir değil bahçeler aksaBalkonlar gevezelikbalkonlar ısrarBalkonlar evleri bıraksaçocuklar eve dönsehastalar güzel ölsekendi vatanında evkendi yatağında hastaHerkes balkonda unuttuğuşiirini geri alsaKalsa kalsabana evlerden Behçetbalkonlardan Sezai Haydar Ergülen

Hüseyin Atlansoy

r

Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihibir örnek giysili efendileri beklemekten yorgunfincan gibi turtularının gülümsemesi yani afrikalıartık kimseler gelmiyor; cezayir yabancı dil kursuparmaklarını taklatınca kuşları havalanmıyor bella’nıngece uçuşuna çıkamıyor azizler gece kuşları suskunsigarasını tüttürüyor mısırlı üstüne ortadoğu’nunefendi efendi hani kul köle korkutan seniki bir balkon çıkmazında güneşi seyrediyorözgür atılımlarıyla sersefil gece ve zennehintyağı akışında boyuneğişini ölümlerinkızların sevgiliye ortak dudaklarında dumanenişteler toplamı temerküz kampı gözlerindebir kraliçe özür dilemeye dili dönmüyorbütün tarih kulağında küpebir hatırlatma tek kulağı küpeli şirpençekölemenlerin üstüne arasıra birkaç beyitII/anlamıyoruz sizi; sizin futbol sahası danslarınızkarşılamaya yetmiyor bir genç kızıve o genç kızın kulakmemelerindenakan saf süt tazeliğinde pıhtılaşmış küpeleriniana karnında cennetini yaşamış bir deliningöğsüne bir zafer madalyası gibi iliştirilmesine yetmiyor/yollar bomboş sürekli uykular mutluluğuefendi utancından pembeleşmiş kekre gülüşlerdeaslı bilinmeyen fransızca şarkıları dinlemekten yorgunkekeme gülümsemelerin mahmur yüzü ortadoğukesik öksürüklerini saçlarımıza düzensizzincirleme darbeleriyle savuruyoratların terkisine uzanan eyerlerin saltanatındaefendi balkon çıkmazında canalıcı tavrıylaarapkırması gözlerini kırpıyor ilgilerininIIIyağmursuz çöllerin oruca niyetli kum taneleriefendinin kulağına kaçıyorsonu gelmiş haberi olmayan uykulardabu sevgiyi orucuna bozmaya mahkûm bir derviş gibibitiriyorumişte boynumuz vurun efendiler, yaşıyoruzölü toprağı dökülüyor üstümüzdenbir kumarbaz şansı ile çay içmeye geliyoruz. Hüseyin Atlansoy

a

Tuğrul Tanyol

Lale Müldür

İhsan Deniz

r

SÖZben durgun ruhları taşıyamadımanlatamadım vaktin dolduğunubulutu unutulmuş bir gökle sırdaş olupanlatamadım suların kabardığını, fırtınanın taştığınıtoprağın kıvrıldığını, çatladığını taşlarınher gece paylaşılan bir yüzdensarardığını uykularımınbinlerce kez yanılmanın yorgunluğuartık sönmüş bir fenerdensislerden, peşpeşe yükselen bir kentlerdenkentlerin kemirilen evlerindenbir yabancının ruhunu alkışlayıpokşayarak, akarsu havuzlarınakarlı yamaçlara, sarnıçlarayeniden parıldayacak bir hayatın ateşini yakmaya yetmiyorduyetmiyordu bir gün bir falcıyı kandırmanın kurnazlığınaama sen, ilk kez bulmanın sarhoşluğutaşkın bir hayatınürkek ve zamansız yolculuğuo kadar uzakve o kadar korkulu mutluluğuevet, taşıyamadım durgun ruhlarıtaşıyamazdımtanıyamadım bir böceğe yaslı adımları yankılayan kapıları(adım ve kapı ve yankı bendim gerçi)filiz süren, kabuk değiştirenyenilenen her ağaca yanaşamadım,beni bilen bir bakıcı çıksabir sahtekar tutup yaşadığımı haykırsaortaya konsa benden artan banaşaşırmazdım, hatırlanmaz aldanmazdımbütün sözlerin yanılacağınıhangi yöne sapılsaölüm figürlerinden kurulu yapılar karşısında susulacağını............zamansız bir kuşkuya düştüm benaldandım pencereye vuran gürültülerdeaklım karıştı, rehber olamadım örümceklerebir ejder ritmi kolladım hep sana ulaşan kıyılardaanla, kendime kurulan bir tuzağım benyetişemem taş kemerleri aşan yorgancıyasilemem, gözümden gitmez o dağın yolculuklarıher sabah önüme düşen bir hayalin simsiyah olmuş kurumlarıişte yalnız sana söylenen bir sözüm benbak, günlerdir güneşi utandıran bir yangınla örtülü içim dışımah, çıkar artık geceyi beni ayıltan ağzındangeçeyim toz zerrelerialtında mantar kokulu ülkendenah, yalnız sana söylenmiş bir sözdüm ben....... İhsan Deniz

Şükrü Erbaş

r

UçurumYeni yeni anlıyorumYaşarken ölümünü düşünüp deAğlayan annem… Seni sevincin hanesindenDüşüren dünyaBaşladı beni de bir kenara atmaya. Işık çekiliyor yalım yalımSular değiştirdi yatağınıYeni dallar buldu rüzgâr kendine. Kime elimi uzatsam aşk diyeKesiyor yollarımıKalbimle tenim arasındaki uçurum. Ölüm alıştırıyor usul usul kendineAlarak elimden dünya sevinçleriniNe kadar haklıymışsın anne… Şükrü Erbaş

Küçük İskender

Sunay Akın

Adnan Özer

Murathan Mungan

r

KUZEYDEKİ PENCEREkokladığın gülün kokusu kalmış sendebaktığın denizin tuzugeçtiğin iklimlerin masalı sinmiş üstünekuzeydeki pencere açıkgöçebe bin bir gecesözcükler sökülmüş bir anıyıne kadar tamamlayabilirsebir andır eski defterleringüneşinden vurur yüzüneyazsam olmaz dersinkimi zaman sırf bunun içinyazmaya değerse dekuzeydeki pencereyi açarkenyere düşen defterden görünür:eksik kule, yırtık nehirsımsıkı kapatmış olsak dabizi ürperten anıları hayatımızıneski defter ya da kuzeydeki pencere Murathan Mungan

Ahmet Erhan